Page 34 - Fotovizyon Fotoğraf ve Kültür Sanat Dergisi - Ocak 2025 Sayısı
P. 34

34    FO T O VİZYON                                                                                                                                                                              FO T O VİZYON            35


         MAĞARA DUVARLARINDA BAŞLADI, MAĞARA DUVARLARINDA BİTER                                                                  Diğer gezegenlere yapılan yolculuklar, uzaya insansız gönderilen araçlar, bütün keşif çalışmaları ve uzun yolculukların
                                                                                                                                 salimen yapılabilmesini temin edecek teknolojilerin ısrarla üretilmesinin gerisinde bulunan asıl kaygı gelecekteki çok
         Üzerinde yaşadığımız gezegenin yaklaşık 4,5 milyar yaşında olduğu, genel kabul görmüş bilimsel bir bilgidir, malûm.     büyük bir altüst oluşa veya yok oluşa karşı tedbir geliştirmektir. Bu kaygıyı hiç kimse yadırgayamaz elbette ki.
         Gezegenin kalan ömrü için 2 milyar yıl ile 5 milyar yıl aralığında birbirinden epeyce farklı tahminler olmakla birlikte,
         yaklaşık olarak geride bıraktığı ömür kadar daha ömrü olduğu kanaati ağır basar. Şükran duygumuzu ifade etmek           Mamafih, yeryüzünde hayatın yok olması olasılığına karşı tedbir olarak insan türünün bir kısmının başka gezegen-
         için ‘Toprak Ana’ dediğimiz, adını ‘Dünya’ koyduğumuz bu ender gezegenin cüssesi dikkate alınıp düşünüldüğünde,         lere yerleştiğini varsaysak bile durum gene de çok parlak görünmüyor. Çünkü yapılan hesaplara göre yaklaşık onmi-
         milyarla telaffuz edilen yılların pek de yadırganmayacak bir ömür süresine tekabül ettiği biraz daha rahat tahayyül edi-  lyar yıl sonra güneş ömrünü tamamlayacak. Üzerinde yaşadığımız gezegene hayat veren güneş sisteminden öte bir
         lebilir. Yüzbinlerle ifade edilen sayıda canlı türe ev sahipliği yapan gezegenimiz, anlaşılan o ki ömrünün orta yaşını   güneş sistemine geçiş ise, en azından şimdilik imkânsız gibi görünüyor. Onun da ötesine geçildiğini varsayalım, o
         idrak ediyor veya orta yaşı aşmış, yaşlılığa yüz tutmuş bir evrede.                                                     takdirde de dünyanın içinde yer aldığı galaksinin ötesindeki bir galaksiye geçiş pek mümkün görünmüyor. Galaksi
                                                                                                                                 durağan değil, onun da topyekûn bir devinimi var. En nihayet galaksi de ömrünü tamamlayacaktır. Hadi bir an için
         Ömrünü tamamlamasından kasıt güneşten uzaklaşması, güneş tarafından yutulması veya güneşin sönmesi sonucu               onun da ötesine geçilebildiğini varsayalım, mamafih içinde yer aldığımız evren için aynı şeyler geçerli. Evren büyüyor,
         mevcut canlı yaşamın sona ereceği midir, dünyanın yere düşen bir bardak gibi tuzla buz olup boşluğa savrulacağı         tıpkı yeryüzündeki canlılar gibi. Ancak unutmamalı ki bütün canlılar doğuyor, büyüyor ve ölüyor. İnsanın izanını ziya-
         mıdır, yoksa dünyanın bağlı bulunduğu sistemde başka bir doğal eylemin gerçekleşeceği midir? Bu ve benzeri bütün        desiyle aşan süreler bağlamındaki olasılıklar bunlar. Fakat hiçbiri olasılık dışı değil. Paralel evrenlerden birine geçişi
         konularda bilim insanlarına kulak vermek gerek. Çünkü onlar, ‘benden sonra tufan’ demeyip eldeki bütün bilgi ve veriler   sağlayabilme kudreti olacak mı insan türünün? Bu garip tür ne yapar, nasıl yapar, ne kadarını yapar, hiçbirini bu günden
         ışığında geleceğe dair öngörüde bulunurlar.                                                                             öngörmemiz mümkün değil. Bildiğimiz o ki, varlığını sürdürebilmek için ‘son dem’e kadar durmaksızın çabalayacak,
                                                                                                                                 asla vazgeçmeyecektir. Aksi, insan tabiatına aykırıdır.
         Yeryüzü şimdiye dek, bilim çevrelerince tespit edilebilen 5 büyük altüst oluş yaşamış, her defasında türlerin yüzde
         sekseninden fazlası yok olmuş ve sonra yeni türler ortaya çıkmış. ‘Kıtaların Ayrılması Teorisi’ dikkate alındığında bile   Belki, “niye varız?” sorusunun yanıtını bulabildiğinde, varlık ve devam problemini çözmesi daha kolay olabilir.
         dünyanın nelere gebe olduğu kolaylıkla öngörülebilir.
                                                                                                                                 Meselenin bu son derece önemli boyutu bir yana, yaşadığımız evrede yerkürenin doğal yapısına veya döngüsüne
         Dünya da, bağlı bulunduğu sistem de büyük altüst oluşlar ve küçük hareketlerle kendi döngüsünde bir organizmadır        kendi elimizle verdiğimiz zararı elbette ki küçümsemiyoruz, tersine çok da önemsiyoruz. Yerkürede yaşamın olmazsa
         esasen. Gezegenlerin, güneş sistemlerinin, galaksilerin, evrenin birbirine bağlı düzeni veya işleyişi içinde Dünya,     olmazları için gereken yapıtaşlarını yerinden oynatan, bozan, ortadan kaldırmak için adeta canla başla uğraşan insan,
         oldukça küçük ve önemsiz bir yer işgal eder. Fakat başta insan olmak üzere yeryüzündeki bütün canlılar için maddi       doymak bilmeyen iştahının bedelini kısmen kendisi ödese dahi, eline sopayı aldığı günden itibaren bütün ağırlığıyla
         anlamda ondan daha önemlisi yoktur.                                                                                     diğer türlere ödetiyor.

         Dünyanın güneş çevresindeki hareketi/dönüşü sırasında ikisi arasındaki uzaklık sürekli aynı kalmıyor. Dünyanın güneşe   Naif bir bakış açısı ile dahi, insanın öncelikle kendisini çıkmaza sürüklediği rahatlıkla söylenebilir. Aynı bakış açısıyla
         uzak olduğu-yakın olduğu zamanlar var. Eksen değişiyor, kutupların konumu da sürekli aynı kalmıyor. Bir yıllık devinim   ve yaklaşık üç yıldır yaşadığımız ağır pandemi koşulları nedeniyle güncel olduğu için şu soru sorulabilir: Bir virüs gibi
         süresinde bu oluyorken, örneğin ellibin yıllık bir devinimde durum ne olur? Bunu düşününce, geçmişte yaşanan büyük      aşırılaştıkça ölümüne yol açacağı bedenle birlikte kendisinin de yok olacağını ne zaman kavrayacaktır insan türü?
         ve küçük buzul dönemlerinin gelecekte de vuku bulacağını kanaati oluşur ve bu da katiyen kehanet olarak yorumla-
         namaz. Devasa gök taşlarının gezegenimize çarpması sonucunda oluşacak vahim hallerin geçmişte olduğu gibi gel-          İnsanın doğayı yönetmesi, evirip çevirmesi mümkün değil, fakat kendisinin ve kendisiyle birlikte diğer türlerin yaşam
         ecekte mümkün olduğunu varsaymak da kehanet değildir. Suyun ve toprağın (denizlerin ve karaların) geçmişte olduğu       koşullarını mahvetmesi mümkündür. Nitekim yaptığı da bundan başka bir şey değil. İnsan ancak doğayı anlamaya,
         gibi gelecekte yer değiştirebileceğini söylemek de kehanet değildir. Çöllerin verimli topraklara, verimli toprakların çöle   açıklamaya çalışabilir. Ne gezegeni, ne güneş sistemini, ne galaksiyi, ne de evreni bozup dağıtacak kudreti yoktur
         dönüşebileceği olasılığını dillendirmek de kehanet değildir. Büyük bir altüst oluşla gezegenimizdeki türlerin yüzde sek-  insanın. Hayatı kendisi için ve diğer canlılar için zorlaştırır, yaşam koşullarını büsbütün berbat eder veya yaşanmaz
         senden fazlasının yok olacağı kanaati de kehanet değildir.                                                              hale getirir belki. Fakat insan her ne yaparsa yapsın, gezegenin umurunda değildir. Hatta bazı türlerin yok oluşu geze-
                                                                                                                                 genin rehabilite olmasını bile sağlayabilir.
         Bilim çevreleri ve dünyayı yönetenler böyle bir hal öngördükleri için olsa gerek, yeryüzündeki bütün bitki tohumları
         dağların derinliklerinde depolanıp muhafaza altına alınıyor. Uzay programları, genetik çalışmaların hiç olmazsa bir     Sapiens, her şeye hükmetmeye çalışıyor. Bu denli önüne geçilemez vahşi hükümranlık arzusu niye?
         bölümü böyle bir meseleyle başa çıkabilmek için olsa gerektir. ‘İnsansı robot’ yapımı da bir ölçüde bu kaygının sonucu
         gibi görünüyor. Ondan daha önemlisi ise, ‘robotsu insan’a dair çalışmalardır.                                           Orman kıyımı, bizon katliamı, balina katliamı, fok katliamı, nehir yataklarının değişmesi, zehir saçan tarım ilaçları,
                                                                                                                                 toprağın doğal yapısını bozan sun’i gübre, betondan mütevellit uçsuz bucaksız yerleşim alanları, milyonlarca kilometre
         Gezegen, içinde yer aldığı sistemin bir parçası olarak devinimini sürdürürken, kısacık ömrü olan bizlere stabil gibi    asfalt, kimyasal atıklar, nükleer atıklar, zehirli gaz salınımı, milyon kilometre kare büyüklüğüne erişmiş plastik atıklarla
         görünen doğal döngü, çok açık ki hakikatteki doğal döngü değil. Yaşam için norm haline getirdiğimiz tanımlara, sapta-   kaplı deniz yüzeyi, toprak yüzeyde kasaba-kent büyüklüğüne erişmiş çöp yığınları, yüzbinlerce hayvanın tıkış tepiş
         malara uygun doğal döngü birkaç onbin yıl veya birkaç yüzbin yıl sürse bile gezegenin tarihinde kayda değer değildir.   yaşadığı ve masum bir halde boyunlarının kesilmesini bekledikleri besi çiftlikleri, dünyanın çevresine yerleştirilmiş
         Doğal döngüde belli periyodlarla küçük ve büyük yıkımlar var. Buna ‘yenilenme’ demek belki daha doğru olur. Doğayı      onbinlerce uydu ve daha bir yığın başka şey.
         böyle ele almak, böyle düşünmek icap eder. İnsan türü kendisini gezegenin ve hayatın merkezine koyma eğiliminde
         olduğundan, genel olarak akılcı davranmayı rehber edinse bile böylesi konularda maalesef aklı devre dışı bırakabiliyor. O   Zavallı fillerin artık diş çıkartmadıklarını duymak insanın derinden sarsıyor. Fil neden diş çıkartmayı reddeder? Dişleri
         yüzden, evrensel döngünün azameti karşısında neredeyse ‘hiç değerinde’ olduğumuzu görmezden geliyoruz. Dürtülerin       için asırlardır öldürülen fillerin sayısını tahmin bile edemeyiz. İnsan karşısında acze düşen bu dev cüsseli harikulade
         ve yığınla vesvesenin bizi yönlendirmesiyle hem kendimize, hem diğer canlılara hayatı zindan ediyoruz.                  hayvan çareyi diş çıkartmamakta bulmuş.

         İnsan türünün kendi yaşamını idame ettirebilmesi için muhtaç olduğu elemanlar bağlamında bizatihi insanın yerkürenin    İlaç kullanarak böcekleri yok ediyoruz. Küçük canlılar oldukları için mi önemsemiyoruz? Onların da birer canlı olduklarını
         doğal döngüsü üzerindeki negatif etkisi ne kadar büyük olursa olsun, doğanın öz döngüsü yanında hiç kalır. Gayet açık ki   neden unutuyoruz? Yeryüzünde insana ne hak ise, yaşayan her canlıya hak olduğu gibi, böceklere de hak’tır. Aksini
         sıkı sıkıya bağlı olduğu sistemin bir parçası olarak yerkürenin olmazsa olmaz büyük çalkantılarının gerçekleşeceği evrede   hangi ‘hak’ la söyleyebiliriz?!
         insanın ve diğer canlı türlerin büyük bir kısmının hayata tutunabilme olanağı neredeyse tamamen ortadan kalkacaktır.





         Fotovizyon Fotoğraf ve Kültür Sanat Dergisi | OCAK  2025                                                                                              Fotovizyon Fotoğraf ve Kültür Sanat Dergisi | OCAK 2025
   29   30   31   32   33   34   35   36   37   38   39