Page 37 - Fotovizyon Fotoğraf ve Kültür Sanat Dergisi - Ocak 2025 Sayısı
P. 37

36  FO T O VİZYON                                                                  FO T O VİZYON            37



 Biz, insan türü, ne kadar doğasever/hayvansever olsak da bîla istisna hepimiz yeryüzündeki her şeye özü itibari-  Maateessüf, ne kadar yese-yutsa da katiyen doymak bilmeyen insan, kendisiyle birlikte diğer türlerin sonunu hazırlıyor.
 yle kötülük ediyoruz. Kimimiz dünya üzerindeki her şeyin emrimize amade olduğu, bizim için varoldukları bilgisiyle;   Belki kakalak hayatta kalır ve zehir ihtiva etse de bazı virüsler toprağa, suya, havaya tutunurlar.
 kimimiz, kâr/kazanç uğruna büsbütün körleştiğimiz/duyarsızlaştığımız için; kimimiz duyarlı olsak bile, meselenin özünü
 kavrayamadığımız için ve daha pek çok nedenden ötürü her şeyi tahrip ediyoruz, mahvediyoruz, yok ediyoruz.   Bu kadar karamsar bir tablo henüz yok tabii ki. Ancak işittiğimiz ayak sesleri, böyle devam edildiği takdirde çok da uzak
         olmayan bir gelecekte ağır bir karamsar tablonun ortaya çıkacağını söylüyor.
 Dünyanın çeşitli coğrafyalarında koruma alanı olarak belirlenmiş adına milli park dediğimiz az sayıdaki arazi parçasının
 her biri özünde büyük çaplı birer hayvanat bahçesidir. Vaziyeti bundan başka bir şeyle izah etmek insaf ehline uygun   Antroposen çağın başlangıcını insan etkinliğinin çeşitli evreleriyle ilişkilendirenler var. Herkes farklı bir noktadan ele
 olmasa gerektir.                      alıyor ve her biri ele aldığı nokta itibariyle iddiasına ilişkin argümanı da ortaya koyuyor. Hangi evrede başladığından
         daha önemlisi nereye doğru gittiği, neye evrileceği meselesi olduğu ve ayrıca önermelerin hepsi maddi bir temele
 Yeryüzünde tarım arazisi açabilmek için kuruttuğumuz bataklıkların toplam yüzölçümünü bilen var mı? Suyunu yok   dayandırıldığı için ilgili söylemlerin her birinin kendi içinde tutarlılık ihtiva ettiği söylenebilir.
 ettiğimiz göllerin toplamdaki yüzölçümünü, önünü kapatıp doğal akışına engel olduğumuz akarsuların sayısını,
 kurumasına yol açtığımız yeraltı kaynaklarının sayısını, yok ettiğimiz ormanların yerküredeki toplam yüzölçümünü   İnsan avcı toplayıcı iken yeryüzünde yaşayan diğer canlılarla neredeyse aynı avantajlara sahipti, henüz fazlaca bir
 bilen var mı?   üstünlük elde edememişti. Alet edevat yapımını iyiden iyi geliştirdiği, toprağı işlediği, hayvanları evcilleştirdiği, sabit
         yerleşim yerleri inşa ettiği, sınırlar çizdiği, o sınırlar içindeki toprağın kendisine ait olduğunu söylediği, başka gruplarla
 ‘Gezegenin şah damarı’ diyebileceğimiz yağmur ormanlarını talan etmeye başladık.   çatışmaya başladığı, stok yaptığı, ticarete meylettiği, dolayısıyla ‘rekabet’e giriştiği zaman çok belirleyici olmuştur.

 Bir an için her gün tükettiğimiz süt, yumurta, et miktarını düşünüp, bütün bunların nereden (kimden) nasıl elde edil-  Toprağı işleyebilmek için açık alanlara ihtiyaç vardı, yüzeydeki çalılıklar ve orman kesilip atıldı. Barınak inşa edebilmek
 diklerini gözümüzün önüne getirirsek, bizim dışımızdaki bütün canlıların bizden ötürü ne halde olduklarını çok daha   ve yakmak için ağaca ihtiyaç vardı, orman katledildi. Ağır iş gücü için at, eşek, öküz, deve, fil gibi güçlü canlılar ger-
 rahat tahayyül edebiliriz.       ekliydi, bu zavallı hayvanlar için esaret dönemi başladı. Yün, süt, et, yumurta ihtiyacı için koyun, keçi, inek, tavuk ger-
         ekliydi, onlara da pranga vuruldu. Şimdi bakalım; insanın yeryüzündeki diğer yaşam formlarına müdahalesinin veya
 Hayatın her alanı amansız bir yarış ortamı haline getirildiğinde başka ne olabilirdi ki? Çok büyük bir ciddiyetle ve aşırı   diğer yaşam ögelerini kendisine tabi kılmaya başlamasının miladı hangi evredir? Kuşkusuz, avcı toplayıcı koşulların
 maharetle gerçekleştirdiğimiz yağma, özü itibariyle acınası bir insanlık halidir. Başka perspektiften söylersek, yaşanan   sona erdiği evredir.
 şey esasen bir insanlık trajedisidir. İnsanla sınırlı olsaydı bir teselli bulunabilirdi, fakat öyle değil, yeryüzünde bizimle
 hayatı paylaşan ve en az bizim kadar hayat hakkı olan bütün canlılara insan eliyle yaşatılan çok büyük bir trajedi.        ‘Homo homini lupus’ (İnsan, insanın kurdudur) sözü eksik kalır. Çünkü insanın doğası, tarih boyu hem kendi türüne,
         hem diğer türlere çok büyük kötülükler yapmaya, gezegen üzerinde dehşet saçmaya elvermiştir. Yaşayan ne varsa,
 Kendisini süslü erdem öyküleriyle donatan ve bu doğrultuda her şeyi hizaya getirmeye çalışan biz insanoğlu, doğadaki   hepsini esir almıştır. Onlarla birlikte uyum içinde yaşamayı değil, onlara pranga vurmayı kendisine hak saymıştır.
 en acımasız ve vahşi yaratık değiliz de neyiz? Kendimizi başka nasıl tarif edebiliriz ki? Yaptıklarımızın doğurduğu
 negatif sonuçları bizzat kendi türümüze acımasızca yaşattığımız gibi, diğer bütün canlı türlerine misliyle ve çok daha   Ve fakat insan doğası, bu kötücül halin üstesinden gelmeye de elverir. Mizan terazisi hayli bozuk, özrü kabahatin-
 acımasız şekilde yaşatıyoruz.   den büyük, suç dosyası çok kabarık olan insan soyu bunu düzeltir mi, kritik gidişatı geriye döndürür mü? Nafile, böyle
         birşeyi öngörebilmek hakikaten çok zor. İyimser olmak için, en azından şimdilik, çok küçük bir olumlu işaret bile yok,
 Altını kalın çizgilerle çizmiş olmak için şu soruyu soralım: Yeryüzünde yaşam sona erdiğinde, bundan gezegen (dünya)   buna mukabil karamsar olmaya yol açan yığınla olumsuz şey orta yerde duruyor ve üstelik bu yığın sürekli büyüyor.
 etkilenir mi? Cevap çok açık: Hayır. İnsanlı ya da insansız, üzerinde canlı herhangi bir şey bulunsun ya da bulunmasın,
 dünya ömrünü tamamlayıncaya kadar rutin döngüsünü sürdürür.     Önce taş-sopa kullanıyorduk, sonra metal (‘delikli demir çıktı, mertlik bozuldu’), şimdi plastik.

 İnsanın feryadı aslında kendisi için. Oksijenin azalması, çevre kirliliği, suların ve toprağın zehirlenmesi, ormanın yok   Taşla, sopayla başlamıştı kavga. İnsanlık ilerleme kaydetti; okla, kılıçla, kargıyla, gürzle, mancınıkla devam etti kavga-
 edilmesi, çeşitli canlı türlerinin yok olması, atmosferin zarar görmesi, buzulların erimesi vb her şey öncelikle insanı ilg-  lar. İlerleme durmadı; topla, tüfekle, biyolojik silahlarla, kimyasal bombalarla ve nihayet nükleer güçle daha büyük kav-
 ilendiriyor, diğer canlı türleri insan gibi kaygı gütmedikleri için durumu idrak edemezler, binaenaleyh böyle şeyler geze-  galar yaşandı. Ne ilerleme ama… Hepsi hükümranlık için, yiyip yutmak için. Kötüydü, insanlık dışıydı, hiçbir değerle
 geni zerrece ilgilendirmiyor. Özetle, insan türünün dünyaya hiçbir etkisi yok, insan türünün etkilediği şey dünya üzeri-  bağdaşmıyordu. O yüzden kimi insan şiddetle itiraz etti, ‘hak’ diye ortaya atıldı. Onların da her daim hakkından gelindi.
 ndeki canlılık, yani topyekûn yaşam.
         Öylesi hoyrat, kaba, acımasız kavgalar, yaşadığımız çağda yerini belli ki daha yumuşak görünümlü ama daha da acımasız
 O yüzden, Holosen Çağ olarak tanımlanmış bir çağda iken, insandan kaynaklı mevcut kötülük durumu dikkate alınmak   kavgalara bırakacak. Eski kavgalar, çapı ne kadar büyük olursa olsun, nispeten lokal idi. Bazı toplumlar kısmen veya
 suretiyle Antroposen Çağ olarak tanımlanması önerilen ve büyük ölçüde de kabul gören evre, dünyaya değil, dünya   tamamen kavganın dışında kalmayı başarabiliyorlardı. Fakat bildiğimiz anlamda, belleklerimizde yer etmiş biçimiyle
 üzerinde gerçekleşen canlılığa yahut hayata insanın egemen olması halinedir özünde.   kavga sanki tarihe karışıyor. Sürekli geliştirilen yeni teknolojik olanaklar hükümranlık alanını yeryüzünde yaşayan her
         ferdi kapsayacak hale getirmeye matuf. Görünen o ki tek fert kontrol dışında kalamayacak.
 Binlerce metre derinlikten petrol ve gaz çekseniz, yüzlerce metre çukurlar açıp maden çıkartsanız, yeşili ve ormanı
 büsbütün yok etseniz, bütün suların önünü kesip baraj yapsanız, iklimi tamamen değiştirseniz, türlerin büyük bir   Küresel egemenlik talep eden güç, diğer bir ifadeyle ‘ileri kapitalist güç’, bir seçenek sunuyor insanlık âlemine. “Bîla
 bölümünü yok etseniz, atmosferin canına okusanız ne çıkar? Bundan dünyaya ne? Olan, sizinle birlikte yeryüzünde   istisna herkesi kontrol altında tutarsam, kötülük problemi ortadan kalkar.” Ardından doğal olarak akla şu gelir: “Kötülük
 yaşamaya çalışan bütün canlı organizmalara olur ve nihayetinde çuvaldız başkalarına batarken iğnenin ucu da size   sorunu ortadan kalktığında, iyiliğe ihtiyaç kalmaz.” Böyle bir sav işitir gibiyiz.
 batar. Esasen insan veçhesinden ele alırken bu kadar yumuşatmak da doğru değil. O noktada çuvaldız-iğne metaforu
 bir eleştiri veya uyarı örneği olarak çok hafif kalacağı için, hakikatteki durumun bir Samuray kılıcıyla harakiri yapmak-  Hakikatte böylesi bir pembe tablo oluşabilir mi? Sanmıyoruz, çünkü kapitalist sistemin karakterinin buna elvermediğini
 tan farklı olmadığını kabul etmek gerek.   biliyoruz. Üstelik net olarak biliyoruz ki sistem başka seçeneklere tamamen kapalı. Yeni teknolojik olanaklar sayesinde
         insanın eline kelepçe, ayağına pranga vurulmasına gerek yok. Böyle iç sızlatıcı kaba görüntüler olmayacak. Pranga
 İnsan türü intiharın eşiğinde, fakat yaşayan her şeyi kendisiyle beraber mezara götürmek niyetinde.   zihinlere vurulacak, gönüllere vurulacak. Öyle görünüyor.





 Fotovizyon Fotoğraf ve Kültür Sanat Dergisi | OCAK  2025  Fotovizyon Fotoğraf ve Kültür Sanat Dergisi | OCAK 2025
   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41   42